Bahçendeki Günebakan / Süreyya Berfe
Davul zurnayla Mevlâna havası çaldılar
Onları bu yüzden sevmedim belki.
N’olurdu mapusaneler olmasaydı?
Üzüntü dediğin, günebakandır bahçendeki.
Yüzyıllardır gidiyorlar daha bitek yerlere.
Sanki biz hiç gitmedik mi?
Mapusaneler olmasaydı böyle mi olurdu?
Dostluk dediğin, günebakandır bahçendeki.
Ben kırılırım, sevince hemen kırılırım.
Hayatı ezberleme, ezberleme kendini.
Mapusanesiz ülkeler de olacak yeryüzünde.
Aşk dediğin, günebakandır bahçendeki.
Bilinç taşıyamaz, para taşır seni anlamaz.
Güneş anlar, gitse demiştin, gitti.
Akıllarına bile getirmezler mapusaneyi, üşenirler.
Özgürlük dediğin, halka bakan bir çocuk günebakandır bahçendeki.
bir özgürlüğe açılma, bir arzu-dili: bahçendeki günebakan * / Anita Sezgener
günlerdir bu şiirleyim. araya okumalar giriyor, çocukla ilgilenmeler, uykular, rüyalar,
sonra yine onunlayım.
Davul-zurnayla Mevlana havası çaldılar
onları o yüzden sevmedim belki
dizeleriyle açılan şiirdeki dil kırılganlıkla, baş edebilme ve temenni, arzu kipleri arasında gidip geliyor. hatta bu arzu öyle ki “n’olurdu mapusaneler olmasaydı?” şeklinde şiir boyunca tekrarlanıyor. tezatların kapalılığı da söz konusu. düğünlerde, asker kınalarında çalınan bir oyun havasının ardından mapusaneler olmasın dileği bahçelere yayılıyor. toplumun, işleyişin, sistemin damarlarını çok kabullenmiş kendine de teselli olarak içe bakmayı, kendine yatırımı, dostluğu, aşkı, özgürlüğü seçmiş bir şairin seslenişi. “bahçendeki”nin elverişli kullanımı bir dayanışma duygusunu getiriyor bana. Mevlana’nın yedi öğüdü** geliyor akla ve bahçe-toprak-günebakan ilişkisi ışımaya devam ediyor. sitemlerle devam eden bitek yerlerde acı var, çile var, “mapusaneler olmasaydı böyle mi olurdu?”
*bahçendeki günebakan şairin hayat ile şiir kitabından (Hür yayınları, 1980). ilk şiirlerinde İkinci Yeni akımının etkisinde kalarak, soyutlamalara başvuruyor. 1966’dan sonra ise, halk şiirinin yolundan giden yeni bir şiir dili kurma arayışına yöneliyor.
olumsuz duyguların ardından gelen temennili ve umutlu dizeler “mapusanesiz ülkeler de olacak yeryüzünde”yle aşka bağlanıyor ve böylece duygular arasında bir eşitlik göze çarpıyor. duyguların hepsinin taşınması kolaylaşıyor bu umut dizesiyle sanki.
son dörtlükle ilk dörtlüğe bağlanarak paraya kıymet verenlerin, mapusaneleri hiç akıllarına getirmediklerini, buna üşendiklerini, az bilinçle gezdiklerinden hayıflanarak
dile getirirken bir yandan da halktan, güneşten, günebakandan, çocuktan ve doğadan yana olduğunu altını çizerek vurgulamış oluyor şair. 12 Eylül’ün sol ve işçi sınıfı üzerindeki derin ve büyük tahribatını dile getirmekte seziliyor şiirde. bir dörtgen kuruluyor sanki acı çekenler, duyarsızlar, aşkı, özgürlüğü ve dostluğu savunan olarak kendi ve doğa.
**Bu yedi öğüt şunlardır: Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol. Şefkat ve merhamette güneş gibi ol. Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol. Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol. Tevazu ve alçakgönüllülükte toprak gibi ol. Hoşgörürlükte deniz gibi ol. Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol. (https://dergipark.org.tr/tr/pub/iuilah/issue/980/11033)