GÖKYÜZÜNDE BİR CENAZE TÖRENİ / Ece Ayhan
Düşmemiş Hezarfen Efendi’yle karşılaşır mı acaba?
Bir bakmışım baloncusu uçmuş kan mavisi balonlar
Kuşların vurulduğu mevsim Üsküdar iskele alanında
Bir bakmışım gökyüzünde gömülmez bir cenaze töreni
Ve aşağıda, yıkanmış balonlar demetinin başında
Kurşun ayaklı bir parmak çocuk, kırılır ağlamaz
Ölümü ustaca oyalayan babam öldürülmüş ben satarım
Kopmuş bir kocakarının da eteklerinde azat kuşları
Oğlum öldürülmüş ben satarım Üsküdar iskele alanında
Ece Ayhan – “Gökyüzünde Bir Cenaze Töreni” [Zafer Zorlu]
Ama Ece Ayhan bunları kastetmemiştir. Dolayısıyla “Gökyüzünde Bir Cenaze Töreni” adlı şiir, Ece Ayhan’ın üzerine konuşması en zor şiirlerinden olmalı çünkü mevzubahis ölüm ve ekseni olduğunda, sürekli dile getirilen “kapalılığına” rağmen, bana kalırsa epey açık seçik konuşan şair burada pek de ele avuca sığmaz bir “kurguya” girişiyor. Haddimizi biraz daha aşarak, Ece Ayhan’ın bir “oyun” geliştirip ortaya koyduğunu söyleyelim. “Bırak ölüleri, kendi ölülerini kendileri gömsün,” [Luka 9:60] gibi bir söze karşılık olarak yazmıştır sanki şiiri – direkt o söze karşılık değil, gibi bir söze karşılık, zira İsa bu sözü ederken ne kendisi faildi ne de ona inananlar; burada kastettiği ölü, göklerde ölü sayılacak olandı.
Dolayısıyla sözü İsa değil, failler –her kimse artık fail– etmiş varsaymalı, asıl kastedilenin tam tersini kastetmeliyim. Burada da bir oyun söz konusu, kelime oyunu değil elbette, daha çok bir çocuk oyunu. “[B]aloncusu uçmuş kan mavisi balonlar,” sözgelimi. Kendi vurulup/dövülüp yere yığılınca, balonları –daha doğru bir ifadeyle kan kırmızısı balonları– havaya süzülen bir baloncudan kesinlikle bahsetmiyoruz. Balonlarını sahipsiz bırakmış olsa da, kendi uçan, düşmeyip havada asılı kalmış Hezarfen Efendi’yle karşılaşma ihtimali bulunan bir baloncudan bahsediyoruz. Göğe ağan bir çocuktan.
Ölünün ardından, meşhur bir oyunda tekrarlanan şarkı sözlerine/tekerlemeye başvurulur: “babam/oğlum öldürülmüş ben satarım.” Cenaze töreninin göğe nakledilmesiyle ve kan kırmızının kan maviye dönüştürülmesiyle yetinilmiyor, ayrıca ölüm tekerlemelerle uğurlanıyor. Tam da çocuğa özgü bir “dramatizasyon”, zira Ece Ayhan’a göre “ölümün cenaze töreni bile çocuklarca hoş karşılanabilir.”
Ece Ayhan kendi ölülerini, kendince, kendi gömmek durumunda kalmıştır kanımca; belki de bunu dilemiştir. Dolayısıyla ölümü ve ölüyü kaçırmaya yeltendiğini ve nihayetinde kaçırdığını söyleyebiliriz, kaçırmanın ilk anlamıyla – “ölümü ustaca oyalayan baba”ya karşılık ölümü ustaca kaçırmak. Nitekim onun şiiri biraz da bir şeyleri –göz ardı edilmişleri, vurulup düşenleri, düşmüşleri, en çok da çocukları– kaçırmak, uzaklara götürmek üzerine kurulu. Yazdıklarına kolay kolay nüfuz edememenin, şiirlerinin kimi kez anlaşılmaz bulunmasının bir sebebi de bu olmalı diye düşünüyorum.