BİR FEYLESOFA / Ali Canip Yöntem
O izdihâm-ı tetabbu’la önce bir mikdâr
“Budur esâsu hakikat” yolunda söylenmek
Ve sonra bir küçücük i’tirâzı istihkar
Edip de dinlemeden gizli gizli eğlenmek
Budur muhassala-i felsefât-ı idrâkin! .
Cihân- ı fennimizin ey güzide üstadı
Bütün bu nüktelerin belki doğrudur; lâkin
Şu mektebin yine bir şeyler anlar evlâdı
-Değil huzûr- ı kemâlinde arz-ı ma’lûmât; –
Birer su’âl-i mukadderle ister öğrenmek
Uçurduğun o balonlar nedir aceb? .. Heyhat,
Zavallı genç ile mu’tâdım üzre eğlenerek
Sükût eder, eser-i san’atın gibi her an
Fezâ-yı târ-ı hayâlâta yükselirsin.. Gel
Biraz suâle cevâb ver a hâce-i devrân
Uçurduğun o balonlar nedir, garîk-ı emel? ..
O izdihâm-ı tetabbu’la önce bir mikdâr
“Budur esâsu hakikat” yolunda söylenmek
Ve sonra bir küçücük i’tirâzı istihkar
Edip de dinlemeden gizli gizli eğlenmek
Hemen hemen bu mu öğrendiğin aceb (Ten) ‘den? ,
Değil aziz feylesof, gâye-i fünûn bu değil;
İlâve et o kitaba bu sözleri benden:
Biraz da kendim öğren, biraz da kendini bil!
Ali Canip’in “Bir Feylesofa” Şiiri Üzerine / Murat Üstübal
Ali Canip Yöntem’in “Bir Feylesofa” şiiri önce 3 Aralık 1907’de Yalılar dergisinde daha sonra da 17 Kasım 1908’de Selanik’te Bağçe dergisinde yayımlanır. Şiir dil itibariyle Osmanlıca ağırlıktadır. Bu şiiri iki bölümde irdelemek istiyorum: Birinci bölümde şiiri şairinin yaşadığı dönemin içinden görmek; ikinci bölümde ise şiirin doğrudan kendisine bakmak. İki bölümlü irdelemenin şiiri aydınlatmada yardımcı olacağını düşünüyorum.
Birinci bölüm: Türk şiirinin geçirdiği aşamaları bünyesinde görebileceğimiz bir şair olarak Ali Canip
Ali Canip ile ilgili sonda söyleyeceğimi başta söylüyorum. Ali Canip Divan şiirinden başlayarak aruz ve hece ölçülerini şiirinde kateden serbest bir şairdir. Hatta serbest şiiri de görüp yorumlayacak kadar bir ömrü de (seksen yıl) olmuştur. Dolayısıyla kendisine tüm dönemlerin şairi demek istiyorum. Elbette Yöntem’i büyük şair tanımlaması içinde gördüğüm için söylemiyorum bu sözleri. Yöntem’in şiiri ve eleştirelliği Türk şiirinin Tanzimat’la başlayan değişim süreçlerini deneyimlemiş ve onlarla ilgili tenkitlerde bulunacak bir düzeydedir denmeli, bu daha doğru olur. Belki de sahip olduğu özeleştirellik yeteneği ya da sağduyusu onun süreçleri katedişinde etkin rol oynamıştır diye de düşünülebilir.
Yöntem’in en üretken olduğu yıllar Genç Kalemler’i çıkardığı yıllar. Bu bakımdan Ücra’daki şiir serüvenimize benzetiyorum açıkçası. Biz de Ücra’ya kadar yoğun bir yazma sürecinde olsak bile çok fazla şiir yayınlıyor değildik.
Genç Kalemler’e gelecek olursak, bir dergi olmasından öte bir harekettir Genç Kalemler. Türk şiirinde önemli bir dönüm noktasıdır. Dilde sadeleşmek ve edebiyatı da dille birlikte millileştirmek amacıyla yola çıkarlar 1911 yılında. Genç Kalemler Hareketi Selanik’te başlar; başlatıcıları Ömer Seyfettin, Ali Canip ve Ziya Gökalp’tir. Derler ki, Ömer Seyfettin konuyu Ali Canip’e açmış, o da Ziya Gökalp’e çağrıda bulunmuştur. Herkesin itidal çağrısı yaptığı bir dönemde Ömer Seyfettin Ali Canip’e edebiyat ve düşüncede ihtilal çağrısı yapmıştır. 27 sayı çıkan dergide Ali Canip’in sayısız şiiri vardır ama dergideki eleştirilerinde takındığı özeleştirel üslup hepsinden değerlidir. Derginin temsil ettiği dilde sadeleşme ve millileşme hareketinin sağlamlığını özeleştirel üsluba yormak hiç de yanlış olmaz kanımca. Daha önce de dile getirdiğim gibi, özeleştirel üslubun şairin dönemleri arasındaki geçişlilikte de rol oynadığını söylediğimiz kadar aynı üslubun yıllar sonra (1918’de) şairin çıkardığı ilk ve tek kitabı olan “Geçtiğim Yol”da da etkin olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Çünkü Yöntem kitabı için seçtiği şiirlerde yalnızca yeni dille ve şiir ölçüsüyle yazdığı şiirleri almaz aruz ölçüsüyle yazdığı ve Genç kalemler öncesi şiirlerini de ekler kitabına. Yöntem, biraz dikkatlice bakılacak olursa özeleştirel tavrı ile, geleneğin ötesine taşıdığı yeni şiirinin önceki şiiriyle aynı zeminde tartışılması için gerekli ortamı da hazırlamaktan çekinmemiştir.
Eklemekte yarar var; “Bir Feylesofa” şiiri şairin hazırladığı bu kitapta yer alan şiirlerden biri değildir. Şairle ilgili en nesnel çalışmalardan birini yapmış olan Hakan Sazyek “Ali Canip (Yöntem)’in Şiirleri-I” adlı yazısında Yöntem’in şiir hayatını beş döneme ayırır: A- Etkilenme ve arayışlar, B- Geçiş süreci, C- Fecr-i Ati edebî topluluğu içinde, Ç- Genç Kalemler”de, D- şiirde son yıllar. Sazyek’in Yöntem hakkındaki tek monografik çalışmanın sahibi olan Sadettin Nüzhet Ergun’dan alıntıladığına göre, şair Ergun’a yazdığı mektupta “bana sade Türkçe ve millî edebiyat zevkini ilk aşılayan Muallim Naci’dir.” demektedir. Bu etki kuşkusuz Ali Canip’i Genç Kalemler’deki anlayışı savunmaya götüren etmenlerden biridir. Bu etkinin şairin ilk dönemlerinde değil de Fecri Âti döneminde vücut bulduğunu söylemek lazım. On beş yaşında şiire başlayan Ali Canip’in ilk yıllarında divan şiirleri yazdığını biliyoruz. Şairin geçiş dönemi ise 1907 yılı ile Fecri Âti topluluğuna katıldığı Mart 1909 yılı arasındaki dönemdir ki bu süreçte biçim, tema ve öz olarak Servet-i Fünuncuların etkisi altındadır. 25 Mart 1909’da Servet-i Fünun dergisinde yayımlanan bir bildiriyle Fecri Âti topluluğunun kuruluşu açıklanır. Ama Ali Canip ondan öncesinde de Servet-i Fünun’da şiirleriyle yer almaktadır. Fecri Âti macerası Ali Canip için çok uzun sürmez ve 13 Ekim 1910’da anlaşmazlık yaşayan üyelerle birlikte topluluktan kopar. Fecri Âti de öyle aynı edebi anlayışta olan şairlerden oluşan bir topluluk değildir. Ali Canip bu hareketin içinde daha geri planda görünse de farklı edebi görüş ve zevkleri paylaşan şairlerden oluşan (ki bunlardan biri de Ahmet Haşim’dir) bir ekibin içinde imgeleminin iyice ve epeyce serpildiğini belirtmek gerekir.
İşte “Bir Feylesofa” şiiri, şairin Genç Kalemler’den ve Fecri Âti topluluğuna katılmasından önce yazıp yayımladığı bir şiirdir. Sade ve milli bir dil anlayışından çok önce yazdığı Osmanlıca sözcüklerden oluşan bir şiir. Geçiş dönemiyle Fecri Âti dönemi arasında yazdığı bir şiir olarak bilinir.
İkinci Bölüm: Şiirin Arka ‘Bağçe’si
Ali Canip bu şiirde düşünce adamıyla yüzleşir, filozofun gençlerle dalga geçen, onları boş sözleriyle oyalayan ve eserinin beyhudeliğiyle uyuşturan yönüne öfkeyle saldırır. Bilimin amacının kibir ve tepeden bakma olmadığını yergisel bir dille anlatır. Dönemin malumatfuruş ve kibirli aydınına seslenir. Tam da Tanzimat’la oluşan yeni aydın tipinin davranış kalıbını eleştirir. Bu tavır özeleştirellik gibi bir misyonu olan Yöntem için katlanılabilir bir durum değildir. Gençlerin en ufak bir soru ve itirazını bile suistimal edip onun onuruyla oynayan yarı-aydınla uğraşır durur. Ali Canip’in bilime ve düşünceye bakışı çağdaştır. Gelenek- tarih- modernlik gibi kavramları yerli yerine oturtmuş bir şair ve düşünce insanıdır. İttihat Terakki gibi siyasal bir yapının kıyısında, Selanik’te hukuk okumanın getirdiği bir bilimsel objektivitenin etkisi altındadır. Dolayısıyla şiirlerinde de ara ara romantik çıkışlar görülse de düşüncenin, eleştirinin ve yerginin izleri oldukça baskındır. Aslında çok değişik temalı şiirleri de vardır. Ama özellikle bu şiiri için söylenebilecek sözlerdir bunlar. Kitabına bu şiiri almamasında sahibi olduğu yergisel fikri yeterince dönüştürememe kaygısı rol oynadı mı bilinmez ama bu kaygının günümüzde haklı çıktığını düşünüp söylemekten imtina etmemek gerekir. “Bir Feylesofa” şiiri imgelemin olanaklarını yeterince kışkırtan bir şiir değildir. Daha çok dönemin felsefe öğretmeni ya da bilimle uğraşan bir akademisyeninin öfkeli sözleriyle bezenmiş yergilerdir. Tanzimat ve meşrutiyetle yüzleşen aydının kısır döngü içinde kalışının bir ifadesidir. Aydın ile yarı-aydın arasındaki ilişki de tam bir kısır döngüye teslimdir. Zira her ikisi de teolojik olanla ahlaki olan arasında gidip gelmekte, Batı’nın ortaya koyduğu pozitif bilimsel yöntemleri içselleştiremedikleri için yüzeyde devinmelerini sürdürmektedirler. Henüz felsefi çıkışlar da bilimin sınırlarına ulaşabilmiş değildir. Meseleyi altyapı sorunu olarak tartışmaktan oldukça uzak bir kamuoyu söz konusudur. Bu anlamda, bilimsel olanın kavranması anlamında Tevfik Fikret ile Ali Canip’i yakın şairler olarak görsek de ikisinin de ayrı ayrı kutuplara savrulduklarını sezmek de pekala mümkün. Tevfik Fikret’in bilimin yeni bir düzenle gelişebileceğini savunmasıyla Yöntem’in şiirinin son dizesi oldukça manidar bir karşıtlık içerir: “Biraz da kendim öğren, biraz da kendini bil!..”. Ama bu karşıtlık en nihayetinde çift kutupsal ve ayrılmaz bir bütündür, Janus’tur. Kısacası, yeni düzen yabancılaşmanın yaratıcılığı kadar kendi olmanın sağduyusunu da içermeye ihtiyaç duyar, hatta ona mahkumdur.