ERCÜMENT BEHZAT LAV / Asuman Susam

E

NOSTALGIA / Ercüment Behzat Lav

 

Gençlik arkadaşım şair Ahmet Sırrı
“Mavi ve Siyah”taki Ahmet Cemil’e hayrandı

Onun gibi yaşadı

Ve kendi romanında kapadı gözlerini

Bu romandan birkaç satır:

“Merhaba, işte mektubuna

Tam bir ay beş gün sonra cevap

Galiba şöyle başlamıştı mektubun:

“Niye bu kadar kuru yazdın iş adamı gibi”

Ve gene şöyle bitiyordu:

“Çok iyiyim ama çıldıracağım böyle giderse”

 

‘İstiyorum ki yıllar ve yıllardan sonra

Ne kolay söyleniyor bu kelimeler

Neydiği bellisiz bir adam olmaktan çıkayım

Sana neler yazayım neler yazmalıyım

Ne yazsam gülmiyeceğini biliyorum

Biz neysek eskiden oyuz gene

Yıllar var ki biz biz olmaktan çıktık

Konuşmamaktan yazmamaktan

Ya da başka türlü konuşup başka türlü yazmaktan

 

Nerde o anasına babasına pay verenler

Onlar taş oldular hiç olmazsa

Biz ne taşız ne toprak

Bir kazancımız var

Her şeyi tadında tadıyla bırakmış olmak

Bunun için yaşamayı

Daha başkalarına bırakabiliriz yüksünmeden

 

Gece bu saat doğru yürüyemeyenlerin saati bu gece

Anıları ve bizi arkamızdan vuran kitapları

Fırlatıp çoban köpeklerine

Jandarma çavuşuyla barbut oynamak

Bu malaryalı kasaba kahvesinde

 

Bari yarını isteyerek sızabilsem

Hasırlı kerevette kabak çekerek”

görünmezlik çekmecesine tıkıştırılan ilk modernist / asuman susam

Geçmişten bir şaire dönüp yeniden bakmak, onu bugüne çağırmak yeni bir tarihselliğin içinden onu düşünüp edebiyat tarihi içindeki yerini, zeminini yeniden kurgulamak demek. Bu anaakıma dair sınırlarla eleştirel bir bakışla oynamayı, onu aşındırmayı, bir çözme, sökme işini üstlenmek de demek. Yazının başında Ercüment Behzat Lav’ın şairliğini düşünmeye, metinleriyle yeniden  bir yakınlık kurmaya çalışmadan önce düşündüğüm buydu. Kısa bir değini metninde bir şairin eserler toplamına bir şiirden gitmenin zorluğunu da bilerek Nostalgia şiirinin bana söylediklerinden kendi duyduğumdan yola çıkarak bir Lav hatırlatması yapmaya çalışacağım.

1902 doğumlu Lav, dededen, babadan ve özellikle dayıdan ona açılan bir şairliğin, edebiyat severliğin içine doğar. Babasının subay oluşu ile Bingazi, Afrika yılları, Cizvit Okulu, İstanbul Sultanisi, Dünya Savaşı yıllarına tanıklık, Almanya’da geçen beş yıl (Berlin Stern Konservatuarı ve Reinhartd Akademide öğrencilik), Batılı sanat akımları ve düşünce kaynaklarıyla yakın temas, şiirle geçen yıllarda tiyatroya verilen profesyonel emek, 1984’te hayattan çekiliş. 

1927’de yayımlanan ilk şiir Fütürizm- Şüphe.  İlk kitap 1931. S.O.S. Hemen ardından gelen Kaos, 1934. Ki önsözü Lav’ın şiirini anlamak, rastlantısal değil bilinçli tercihlerle kurulu metinlerini, şiirin ilkelerine ilişkin entelektüel düzeyi ve farkındalığı yüksek fikirlerini kavramak açısından önemli. _Bugün için de kanımca bu önemi taşıyor şairin söyledikleri. Şaşırtıcı olan “imge” tartışmaları ve çalışmalarında, deney ve somut şiire ilişkin araştırmalarda şairin düşüncelerinin üzerinde şimdi de durulmaması. _ Kaos’un ardından omurgası aynı kalmak koşuluyla kendi içinden değişen ve dönüşen bir şiirin devam kitapları. Kaos’un önsözünde diyor ki: “Adalar; suyun altından, nasıl toprak damarlarla birbirine zincirli yer kabarcıklarıysa, yüzeye çıkan bu mısralar da bilincin baskısından kurtulmaya çabalayan, bulanık, etkin, ama toplum dışı, bilinç altı dünyasının dinamik belirtileridir. Görünen sözcüklerle görünmeyenler arasında çözümlemeli bir düşünce ilişkisi kuramayana bunlar, bir şey söylemez. Ölü dalgalar halinde çalkalanan toplum katlarındaki, ağır, içten kımıldanışın arkasından objektif görüş … İşte bunların anahtarı …”[1]

Şiirimizin ilk modernisti, deneyin ve avangardın bizdeki ilk temsilcisi. (Deneyin ve avangardın açık alanında yeni kuşaklardan kaç şair onunla yakından ilgilenmiştir, sorusu geçiyor ister istemez aklımdan.) Cumhuriyetin ilk yıllarında şiirin marjinali, radikal yenilikçisi Lav. Sürrealizm, Fütürizm, Dada, Dışavurumculuk, dilde, seste ağır işçilik, biçimde yapıda devrimcilik. Alaysama, yergi, keskin humor, güçlü ironi. Diyalektik materyalizmden köklenen şiirde somutla karşılığını bulan fikirler. Kendinden menkul bir imge dünyası. Eleştirelliğinin sınırlarını uzaydan başlatıp kendi yaşantısına ve yaşadığı topraklara getiren. Her türlü sömürge fikrine karşı yıkıcı bir öfke. Geçmişi nihilist bir şiddetle reddediş ve yıkma arzusu. Cumhuriyetin savunucusu kuvvetli bir aydınlanmacı entelektüel.   Aşırılıkları üzerinde toplamış bir şair olarak döneminin eleştirmenlerince pek de muteber görülmemiş. Hakkında yazılanlara bakıldığında adaletli cümle kurulacak kadar da çok derin ve yakından kendisine bakılmamış bir şair. O nedenle edebiyatın kırgınlarından, anlaşılamayışların yorgunu. Yücelterek ve hak edişinden fazlasıyla değil; ama tam da hak ettiğini yani anlaşılmayı kendisine/ hayaletine teslim etmek için yeniden düşünülmeye değer bir şair. Kurucu inşanın tanığı bir aykırı olarak ve içinde paradokslar da barındıran haliyle, fazlalıklarını, şiddetini, aşırılığını zayıflıklarını dönem koşullarını ve yaşantı birikimini gözeterek eleştirerek. 

Nostalgia[2]

Geçmişe özlem, yanına hep bir telafisi olmayan kayıp duygusunu, melankoliyi de çağırır. İlerlemeci, radikal bir gelecekçinin üzerinde nostalji kavramı oksimoron gibi duruyor. Şiir şairin üçüncü kitabı Açıl Kilidim Açıl’dan (1940). Bu, şairin iç dünyasına çekildiği bir kitap. Bilinçdışı sanrıların bellekteki yansımalarının izdüşümlerini savaş atmosferinin etkisiyle yazdığını söyler bu kitabı. Geçmişin güzel günleri, çocukluk, aşk ve doğa başat temalardır burada. Masalsı bir dille lirizme en çok yaklaştığı. Diğer kitaplarından bu özellikleriyle ayrılan.

Şiir, gençlik arkadaşının Halit Ziya’nın Serveti Fünûn edebiyatının önemli eserlerinden Mai ve Siyah’ın şair Ahmet Cemil’i ile benzerliğini anlatan dizlerle açılır. Ahmet Cemil gibi yaşamış bir şair arkadaş. Edebiyat tarihimizde şair tipolojisi erkek şair stereotipleri üzerinden dönem romanlarıyla üretilmiştir.[3] A Cemil bunların en güçlü ve etkili örneğidir. Yeni bir dönemin, yüzü Batıya ve yeniliğe dönük; eski ile yeninin melezliği içinde kimliğini kurmaya çalışan romantiği, anlaşılamayan lirik şairi. 

Arkadaşın Lav’a eleştirisi vardır: “Niye bu kadar kuru yazdın iş adamı gibi”.  Şiir anlaşılacağı gibi poetik bir eleştirinin mekânı olarak kurulur. Oradan yaşamdaki tutunma, tutunamama, anlaşılamama, anlatamama hallerine uzanır: Yıllar var ki biz biz olmaktan çıktık/ Konuşmamaktan yazmamaktan/ Ya da başka türlü konuşup başka türlü yazmaktan…

Gece bu saat doğru yürüyemeyenlerin saati bu gece/ Anıları ve bizi arkamızdan vuran kitapları… kendini tam kuramama, anlatamama ve derindeki entelektüel aldanış, geçmişten geri çağrılamayacak ve hiç tamamlanamayacak şeylerin yasını çoğaltır şiirin sonuna doğru. 

Bari yarını isteyerek sızabilsem/ Hasırlı kerevette kabak çekerek… Tam bir melankoli duygusuyla esrar çekip dumanlı bir başla gerçeğin uyarıcı etkisinden, kederinden kurtulup geleceğe doğru gevşeme arzusuyla şiir sona erer.

Lav yeni bir bakışla bugüne çağrılmayı ve yeniden okunmayı hak eden şairlerden. Nostalgia, bu şiire giriş için küçük bir anımsatma. Dilerim Yayınevi baskısı tükenmiş toplu eserlerini yeniden basarak buna katkı sunar.

 


[1] Ercüment Behzat Lav. Bütün Eserleri. Hazırlayan Doğan Hızlan. YKY.:İstanbul. 1996.

[2] A g e.  S.202.

[3] Modern şiir tarihinin şair stereotiplerine dair geniş bilgi edinmek isteyenler için: Bahanur Garan Gökşen’in Vakıf Bank Kültür Yayınlarından çıkan Geç Osmanlı Dönemi Romanlarında Şair ve Şiir(2021) kitabına bakılabilir.

ERCÜMENT BEHZAT LAV

1903 yılında İstanbul’da doğdu, 17 Kasım 1984 tarihinde İstanbul’da öldü. İstanbul Sultanisi’ni bitirdikten sonra Darülbedayi’de aktörlük yaptı. Dört yıl süre ile Berlin’de Stern Müzik Konservatuvarı ve Reinhart Tiyatro Akademisi’nde öğrenim gördü.

  • S.O.S. (1931)
  • Kaos (1934)
  • Açıl Kilidim Açıl (1940)
  • Mau Mau (1962)
  • Üç Anadolu (1964)
  • Bütün Eserleri (1996)

ASUMAN SUSAM

İzmir doğumlu. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü, ardından aynı üniversitenin İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Sinema Anabilim Dalı’nda yüksek lisansını tamamladı. İlk şiiri 1989 yılında Milliyet Sanat Dergisi’nde ve o yılın Genç Şairler Antolojisi’nde yayımlandı. O günden beri şiirleri, edebiyata dair eleştiri ve denemeleri, sinema yazıları çeşitli dergilerde yer almaktadır.

Şiir kitapları: Bir Unutuş Olsun (1995, Piya Kitaplığı), İhtimal ki Aşk (2001, Piya Kitaplığı), Susunca Sen (2008, Digraf Yayıncılık), Dil Mağarası (2012, Everest Yayınları) İnceleme kitapları ise; 99 Beyit: Divan Şiirinden Seçmeler ve Çözümlemeleri (2008, Makbule Aras, Melike Koçak ve Asuman Susam, Can Yayınları), Yangın Yıllarından Nidâ’ya Ahmet Telli Şiiri’dir (2010, Everest Yayınları).